Belki de zevklerimizi sonradan oluşturuyoruz, oysa çocukluk anılarımız bizi evimizde hissettiren şeyleri şekillendiriyor. Yuan, babasıyla yeniden bir araya gelmek için sekiz yaşındayken Hunanlı annesiyle birlikte Hong Kong'a taşınır. Şehirdeki her şey onun için göz kamaştırıcı ve yenidir. Ancak aile yoksulluk ve dil engelleriyle karşı karşıyadır. Daha da kötüsü, uyuşturucu bağımlısı olan babası huysuzdur ve sık sık hapse gönderilir, bu da onun uzun süre aileden kaybolmasına neden olur. Bu kesinlikle Yuan'ın sabırsızlıkla beklediği rüya evi değil. Tek isteği kız kardeşinin bir an önce onlara kavuşmasıdır. Küçük yaşlarda korkudan babalarını memnun etmeye çalışan kız kardeşler, ergenlik çağına girer girmez ona direnmeye ve ondan kaçmaya başlarlar. Ancak Yuan, büyüyüp ondan uzaklaştıktan sonra bile sevdiği ve değer verdiği tüm insanların çocukluk anılarındaki babasına benzediğini fark eder.